15 Şubat 2013 Cuma

İnsanlar ölse de, ilişki hayatta kalır...



............ Mustafa Ulusoy'un 1 Şubat tarihli Zaman Gazetesi'ndeki yazısı............



İnsanlar ölse de, ilişki hayatta kalır...

Hayatın ücra bir köşesine sürülmüş  gibiyim, diyor. Şimdiye kadarki ömrü, semada çakıp sönüveren bir şimşek misali, varla yok arasında, bir anın içine sıkışmışçasına, zamanın burgaçları arasında inliyor.
Küçük güçsüz bir çayır hayvanın üstüne çullanan bir şahin gibi ölüm, babasını kapıp kaçmış.
“Sanki bir iş seyahatine gitti de bir sabah ben uykudayken kapıyı çalacak ve içeri girecek, diye bekledim üç ay. Evin kapısından birçok kişi girdi çıktı bu üç ay, bir babam tıklatmadı o kapıyı.”
Nice zaman kabullenemediği bu kayıp, artık bilincine iyice işlemiş. Onun geri dönmeyeceğini tamamen kabullendiğinde ise hayatla arasında görünmez ve aşılmaz bir duvar belirmiş.
“Hayatım çöküverdi üstüme, havasızlıktan boğulmak üzereyim.” diyor ağlamaklı.
“Orta direği kırılınca gevşek kıvrımlarla çöküveren bir çadır gibi mi?” diyorum.
Belli belirsiz başını sallıyor. El çantasını açıp içindekileri karıştırarak bir mendil çıkarıyor. Düşünceli... Konuşacaklarını tartıyor olmalı.
“Sanki dünyada tüm yaşam solmuş gibi geliyor ruhuma. Sonra da çevreme bakıyorum, insanların hayatlarına devam ettiğini görüp şaşırıyorum. Nasıl böyle gülüp eğleniyorlar, anlamıyorum.”
“Dün ne yaptın?” diye soruyorum pattadak.
Yüzüne genişçe bir tebessüm yayılıyor birden. “Dün çok hoş bir şey oldu.”
Korkulu bir rüyadan uyanıp da annesinin kollarında sükunet bulan bir çocuk gibi, ona rahatlık verdiği anlaşılan şeyi anlatmaya koyuluyor: “Akşam işten dönerken markete uğramıştım. Alışverişi yapıp kapıdan tam çıktım ki, yaşlı bir amca gördüm, ellerinde poşetler, marketin merdivenlerini zar zor iniyordu. İçim acıdı haline. Hemen yanına vardım. ‘Amcacım size yardım edeyim’ dedim. Evi beş yüz metre ilerdeymiş. Karısıyla yaşıyormuş. Hem yürüdük, hem sohbet ettik. Çocukları çok ilgisizmiş. İkisini de bir başlarına bırakmışlar. Öyle içim acıdı ki.”
“Ne güzel bir şey yapmışsın.”
“O an babamın yüzü hayalime geldi. Bana, sık sık yardıma muhtaç birini gördüğünde, yardım et, diye öğütlerdi. Ben de eve bir yarım saat geç gideyim, ne olur ki diye düşündüm.”
Babasının ölümünden sonra, “Yanımda olsaydı” cümlesini ağzından düşürmemişti. Babam olsaydı yanımda yine bana destek olsaydı, babam yanımda olsaydı yine bana akıl verseydi, babam olsaydı ona dertlerimi anlatsaydım.
Soluğumu tutmuş pürdikkat  dinlediğimi, o susunca fark ediyorum. Anlattıklarından benim çıkardığım hisseyi o da çıkardı mı ki? Hayatla arasına koyduğu engelleri yerinden söküp büyük bir pencere açıp hayatın tatlı esintisini yüreğine doldurabilecek mi?
“Sonra?”
“Sonra amcanın evine kadar gittik birlikte. Poşetleri apartmanın kapısına kadar taşıdım. Yol boyu bana dua etti. Ondan ayrıldıktan sonra içime büyük bir ferahlık geldi.”
“Görüyorsun, bir insan öbür dünyaya gittiğinde sevdiklerine verdiklerini  de alıp yanında götürmüyor.”
Bakışlarıyla “Yani?” diye soruyor.
“Yani, iki insan arasındaki ilişki, taraflarca içselleştirilir. İlişkinin fotoğrafını çekip saklamak gibi düşün bunu. Baban ölüp öbür dünyaya gitti ama ona dair temsiller, anılar, ondan öğrendiklerin, onun sana verdiği tüm güzel hasletler sende saklı duruyor hâlâ, onları kendiyle götürmedi. Senin içinde varlığını devam ettiriyorlar.”
Bu kez o sessizliğe sığınıyor.
“Bu yaşlı amcaya yardım edip etmeme kararı verirken baban bir nevi yanındaydı. Nasıl? Sana muhtaçlara yardım etmeyi öğütlemiş. Onun bu öğüdü sende yer etmişti. Yeri ve zamanı gelince harekete geçip sana rehberlik yaptı. Hayatın boyunca muhtemelen buna benzer binlerce kere babanın rehberliğinden faydalanacaksın. İnsanın sevdiği biri ölebilir ama onunla ilişkisi ölmez, devam eder. Bize rehberlik eden de kurduğumuz ilişkidir aslında.”
Bakışlarıyla onaylıyor söylediklerimi.
“Bu yaşlı amcanın çocukları varmış ama o sırada ona yardım eden onlar değil sendin. Bu da ilginç değil mi?”
“Evet, bunu ben de düşünmedim değil. Göstermeye çalıştığınız şey, Allah babamı yanına almış olsa da ihtiyaç duyduğum yardımı başkalarıyla sağlayabilir.”
“Evet, O varsa her şey var, cümlesine bayılırım.”
“O ihtiyar amca da, O her şeye bedeldir, demişti dün.”

      Rahmet'e giden anneciğimin, dualarından mahrum kalmışlığımın hüznünü, burukluğunu, çokça hissettiğim, çokça özlediğim bir zamana denk geldi okuyuşum... Ferahlık verdi... 
    Rabbim anneciğimle beraber hepimizin ebediyetteki yakınlarına rahmetiyle muamele etsin..  Yaptığımız her bir hayır hasenat ve ibadetin sevaplarını, misliyle, bizi terbiye edip yetiştiren anne ve babalarımıza da versin...